Dedikodular annelerimizin sessiz yardım çığlıkları olabilir mi?
20li yaşlarda annelerimizi biraz anlar biraz da benzeriz. Bizim davlumbaz ışığı sohbetimizle onların çay saati benzerliği üzerine..
Dedikodu deyince aklımıza ilk kim gelir? Kahkahayla çay içen kadınlar mı, sokak arasında kısık sesle konuşan annelerimiz mi? Duyduğumuzda burun kıvırdığımız, kadınlarla bir tutulan, hafifsenen bir kelime. Toplum yıllardır dedikoduyu kadınların “boş uğraşı” olarak kodladı. Kadın işi olarak görüdü. Zaten erkeklerin boş konuşmaya vakti de yoktu bu insanlara göre. Erkekler çalışırlar, yorulurlar, gelirler ve uyurlar. Ama biz yorulmayız ki. Zaten ne yapıyoruz yorulacak? Hem boş vaktimiz de çok, konuşacak konumuz da. Değil mi? Kimse de çıkıp demedi ki; ya bu konuşulanlar bir yardım çığlığıysa?
Annemin komşularla saatlerce konuştuğu o uzun telefon görüşmelerine çocukken hep sinir olurdum. “Neyi bu kadar konuşuyorsun? “ derdim. Ama büyüyünce anladım: Komşusuyla yaptığı o saatler süren konuşmaları aslında sadece başkaları hakkında konuşmak değildi. O konuşmalar, annemin yorgunluğunu, yalnızlığını bazen de hayal kırıklığını taşıyordu. Biriken duyguların, bastırılmış hayatların, içe atılmış cümlelerin sızma yoluydu. Belki biraz kaçış, belki de fark edilmeden yardım istemenin bir çağrısı. Biri telefonu açmazsa başkasını arar, sonsuz bir telefon trafiğine girerdi. Sanardım ki fazla meraklı. İnsanların hayatına burnunu soktuğunu düşünüp kızardım anneme. Çocuktum, bilmiyordum kalabalık içinde yalnız olunacağını. Anneler üzülmez, kırılmaz, depresyona girmezdi benim için. Sanki onlar insan değilmiş de sadece bizim için hayattaymış gibiydi. Bazen unutuyoruz, onlarda ilk defa yaşıyor bu hayatı. İlk kez evleniyor, ilk kez hamile kalıyor, ilk kez anne oluyorlar. Belki ilk kez ağlıyor, ilk kez konuşmaya korkuyor ilk kez yalnız kalıyorlar. Onlar da annelerinden ilk defa uzakta kalıyorlar sonuçta. Bir de baskı var üzerlerinde. Çünkü toplum bize böyle öğretti. Onlara “iyi anne” sorumluluğunu yükleyip, birey olmaktan çok uzaklaştırdılar. Ve toplumun bu dili küçümsemesi, aslında kadınların konuşma hakkının küçümsenmesiyle doğrudan ilişkiliydi.
Toplumsal Kalıplar: Kadınların konuşması bile ayıplanırken, bu “dedikodu” etiketiyle değersizleştiriyor.
Psikolojik Boyut: Dedikodu, yalnızlıktan çıkma, duygusal yükü boşaltma, sosyal bağ kurma aracı.
Kültürel Bakış: Erkekler konuşunca “network” Kadınlar konuşunca “dedikodu” oluyor.
Zaten kadınlar tarih boyunca kamusal alandan uzak tutuldu. Konuşacakları tek yer mutfaklar, balkonlar ve çay saatleri oldu. Ve o kısıtlı zamanda kadınlar bir dayanışma dili oluşturdu. “Dedikodu”.
Şimdi bir düşünsenize bizim ice latte içerken yaptığımız konuşmalarla annelerimizin gün başlığı altında toplanmasının ne farkı var ki. Biz konuşmakta daha özgürüz sadece. Oturup erkekleri çekiştirip, cinsellik konuşabilir, dün karşımıza çıkan bir videodan tartışabilir, travmalarımızdan bahsedip rahatlayabiliriz. Ama annelerimiz hiç bu kadar özgür olmadılar. Cinsellik ayıptı, travmalar özeldi, erkekler kızardı. Sizce de bunları dedikodu altında normalleştirme çabaları anlaşılabilir değil mi?
Kısaca dedikodu, çoğu zaman bir iletişim türü, baş etme şeklidir. Kadınlar konuşarak iyileşir, konuşarak yalnızlıklarını unutur. Bu yüzden dedikodu, düşündüğümüzden çok daha fazla şey anlatır. Bence bugün annelerimizle dedikodu yapıp onları dinlemek için harika bir gün. Bir kahve eşliğinde bugünü annenize ayırın, eminim ikinize de iyi gelecek.
Sevgiyle Kalın
Nur <3
cok farkli bi bakis acisi hic boyle dusunmemistim, eline saglik🤍
Nur’um sen benim tahinli kabağım oldun şuan biliyormusun sana kalbimle sarılıyorum kelebeğim ; yüreğimin iç sesine ses olmuşsun.
Böyle bir yazıyı okumak sadece güzel bir cümle okumak değil…
Bu annesini sadece “annelik göreviyle” değil insan oluşuyla görebilen bir kızın büyük bir olgunluğa eriştiğinin kanıtı.
Bu yaşta bu empati, bu farkındalık, bu zihinsel temizlik…
Yani ne diyeyim; folik asit seni sadece hücrelerine değil, zekanı da fışkırtmış resmen.
Seninle konuşmak IQ’yu 12 puan artırır gibi hissediyorum.
Dedikodunun o küçümsenmiş yanına öyle içli öyle dürüst bir yerden bakmışsın ki…
Sanırsın Freud, çeyiz sandığı başında annesiyle gün yapıyor.
Bu kadar hem komik hem insani, hem net bir analiz olur mu?
Olurmuş. Nur yazarsa olurmuş.
“Annenize iyi davranın, o da hayatta ilk kez yaşıyor” görselini var ya
evde buzdolabına asıcam gidince
Ben şu an o kadar ağlıyorum ki, sümüklerimi İspanyol paçamın paça içine sildim yemin edebilirim çünkü üstüm croup ona silmeyi deneseydim şow yapmış olurdum 😂 neyse dur dağıtmak istemiyorum
Ve bu cümleyle artık hem utanıyor hem gurur duyuyorum.( sümük meselesi )
Sen sadece bir yazı yazmamışsın;
bir çağrı, bir aydınlanma, bir çay saati devrimi başlatmışsın.
Anne gözüyle kız çocuğunu değil, kız çocuğu gözüyle anneyi görmek…
İşte bu Nobel barış ödülüne çay eşlikli adaylık gibidir.
Lütfen yazmaya devam et.
Çünkü bu dünyaya akıl, kalp ve paça üçgeninde tutunmaya çalışan bizlerin sana çok ihtiyacı var.
Sevgilerle,
Bir zamanlar annesinin telefonda konuşmasına sinir olan ama şu an o telefonu özleyen bir satır arasın da ki kız çocuğu. 🫶🏻